Honore de Balzac
Fransız yazar, romancı ve oyun yazarı.
1799’da, taşralı bir burjuva çocuğu olarak Touraine’de doğdu. Napoleon’un zafer hikâyelerini dinleyerek büyüdü ve belki bu yüzden hayatı boyunca, onun kılıçla bitiremediğini kalemle tamamlamak istedi. Daha on dört yaşındayken İrade Üzerine adlı bir kompozisyon yazdı. Babası onun bir avukat olmasını istedi. Fakat Balzac ailesiyle bir anlaşma yaparak iki yıl boyunca açıklıktan ölmemesine yetecek kadar bir aylık ve edebiyatla uğraşma izni kopardı. Başarısız roman denemeleri yazdı. Beş yıl sonra, istediği şöhrete ve özgürlüğe hâlâ ulaşamamıştı. Klasik kitapları basıp satarak özgürlüğünü kazanmak istedi fakat tam tersine büyük bir borç altına girdi. Kendisini odasına kilitledi ve borçlarını hafifletmek için bir kürek mahkûmu gibi durmaksızın yazdı. Hiçbir zaman istediği refaha kavuşamadı. Belki bu yüzden Flaubert, onun hakkında “Bu adam ne para canlısı… Sanat meseleleriyle hiç uğraştığı yok!” dedi. Yazdıkça eleştirildi, eleştirildikçe yazdı. Tüm olumsuzluklara rağmen kahve içmekten ve yazmaktan vazgeçmedi. Bastonunun üzerinde “Ben her engeli parçalarım!” yazıyordu. Penceresinden gördüğü aynı manzarayı her sabah farklı bir üslupla kâğıda dökerek “yazı alıştırmaları” yaptı, tahta masasına tebeşirle çizdiği halkaların içine adlarını yazdığı yemekleri hayal ederek açlığını bastırdı. Kahve içmeye ve günde durmaksızın on altı saat yazmaya devam etti. 1829’da ilk ciddi başarısına ulaştı. Mistik yapısının en ışıltılı eserlerinden biri olan Séraphita’yı yazdığı 1834 yılı, onun olgunluk çağını gösteriyordu. Elli bir yıllık yaşamına İnsanlık Komedyası’nı oluşturan doksana yakın roman ve novella sığdırdı. İki binden fazla karakter yarattı. En az elli bin fincan kahve içti. Edebiyat tarihine realist romanın kurucularından biri olarak geçti. Dostoyevski, onu idolü olarak gördü ve Eugenie Grandet’sini Rusçaya çevirdi. Zola’ya göre hiçbir mimarın tamamlayamayacağı bir Babil Kulesi inşa etti ve Cemil Meriç’e göreyse Batı’nın Binbir Gece Masalları’nı yazdı. Ölüm döşeğindeyken “Bianchon! Bana Bianchon’u çağırın, beni ancak o iyileştirebilir!” diye haykırsa da Goriot Baba başta olmak üzere birçok romanında kullandığı hayalî doktoru -hâliyle- gelmeyince 1850 yılında, on yedi yıllık aşkıyla evlendikten beş ay sonra, hayata gözlerini yumdu. Bizlere sadece İnsanlık Komedyası’nı değil, tutkuyla yazan bir yazarın neler yapabileceğini gösteren bir irade örneği de bıraktı.