Böcü
Tatyana Tolstaya
Şehrimiz, toprağımız burası,
adı ise Fyodor-Kuzmiçsk.
Ondan öncesindeyse İvan-Porfiriçsk imiş,
ondan da önce Sergey-Sergeyiçsk imiş,
ondan önce Güney Ambarları imiş,
hepsinden önce de…
Böcü’de, büyük bir nükleer patlama sonrası insana ve yaşama dair her şey dönüşüme uğramış ve aşınmış, tarihsel açıdan geriye –adlı adınca Orta Çağ’a– savrulmuş; ama bir şekilde aynı, daha doğrusu bilindik kalmıştır. Radyoaktif bozunmaya uğrayan bu dünyada yaşam, “Önceki Zaman”ın ufak tefek kalıntıları üzerinde edebiyata, özellikle de şiire tutunarak yeni baştan kurulur, bu yeniden kuruluş esnasında değişense belki de sadece isimlerdir.
Romana ismini veren ise, Fyodor-Kuzmiçsk şehrinin ormanlarında yaşayan, nükleer patlamanın doğurduğu bir canavardır: Geceleri “insancıklar”a musallat olan, in midir cin midir bilinmez, cırnaklarıyla ruhlarımızı, damarlarımızı cırmalayan, nefesini ensemizde hissettiğimiz ama bir türlü yüz yüze gelemediğimiz yabancı mahluktur.
Tatyana Tolstaya Böcü ile, ailesinden –ve tabii ülkesinden– devraldığı büyük edebî mirasa sırtını yaslayarak, post-apokaliptik bir dünyayı eşine zor rastlanır bir ironi ustalığı ve dil kıvraklığıyla resmederken, bir yandan da içimizdeki Böcü’ye ayna tutuyor.
Çağdaş Rus edebiyatının en özgün eserlerinden Böcü, Eyüp Karakuş’un Rusça aslından çevirisiyle…
“Böcü’nün muazzam yaratıcılığını, zenginliğini ve coşkunluğunu layıkıyla aktarmak imkânsızdır.”
-John Banville
Prospero Serisi : 6. Kitap
Shakespeare’in Fırtına’sında Prospero, kızıyla birlikte on iki yıl yaşamak zorunda kaldığı adadan ayrılırken sihirli asasını ve kitaplarını gömer. Prospero’nun kayıp kitaplarından mahrum kalan insanlığın kendi rüyalarını (ütopya), kâbuslarını (distopya), hayallerini (fantastik) ve geleceğini (bilimkurgu) yazmaktan başka çaresi kalmamıştır artık.
Bu kitabı neden yayımladık?
Prospero Kitaplığı’nın 6. kitabı olarak yayımladığımız Böcü, tersine bir apokaliptik dünyayı resmederek türün diğer örneklerinden ayrışıyor. Dünya ister teknolojik bakımdan ileriye giderek kopan bir kıyameti yaşasın, isterse daha ilkel bir döneme dönüşsün, her iki durumda da insan ruhu ve gerçekliği aynı kalıyor. Böyle bir dünyada insanın kendi başına açtığı felaketten yine kendi erdemi ve insan ruhunun maddeye ve zamana meydan okuyan birikimleriyle kurtulacağının ipucunu benzersiz bir dil zenginliği ile ortaya koyuyor Böcü.