Kimsesiz
Juan José Saer
16. yüzyılda bir İspanyol gemisi Hint Adaları’na doğru sefere çıkar, fakat bilinmedik bir yere ulaşır. Topraklarına ayak basanları oklarıyla karşılayan yerliler sadece geminin miçosuna dokunmazlar ve cesetlerle birlikte onu da yanlarında götürürler. Artık hayatının uzunca bir bölümünü onların yanında geçirecektir miço. Yaşadıklarını yıllar sonra kaleme alan anlatıcımız, ahlaki bir sorgulama içine girer ve vahşi dünyayla medeni dünyayı karşı karşıya getirir.
Juan José Saer bu hafıza tazeleme ve sorgulama işlemi sırasında, kendi yaşadığı dönem ile anlatıyı kurduğu beş yüzyıl önceki zaman dilimi arasında canlı ve tamamlayıcı bir bağ kurmayı başarır; Kimsesiz’i özgün kılan da her şeyden önce işte bu özelliğidir.
Saer’in en önemli yapıtlarından sayılan Kimsesiz, Gökhan Aksay’ın İspanyolca aslından çevirisiyle…
“Latin Amerika dışında pek az bilinse de, son elli yılın en önemli çalışmaları arasındadır Saer’in metinleri. Kimsesiz anlatı seyrüseferinde, diliyle ve edebiyatıyla benzersiz bir yazarın olağandışı bakışının, eşsiz bir adanmışlıkla ulaştığı yoğun, fevkalade bir noktadır.”
—Sergio Chejfec
“Saer, Arjantin’in Borges’ten bu yana çıkardığı en iyi yazardır.” –William Rowe