7 Soru – 7 Cevap: Sergey Dovlatov
Paylaş

7 Soru – 7 Cevap: Sergey Dovlatov

3 ay önce

7 Soru – 7 Cevap köşemizin ilk konukları, ülkemizde Puşkin Tepeleri, Yabancı Kadın ve Bavul adlı kitaplarıyla tanınan Sergey Dovlatov’un eşi Elena ve aynı zamanda yazarın bazı kitaplarını İngilizceye çeviren kızı Katerina Dovlatova. Okurlarımızın sorduğu sorular arasından seçtiğimiz bu yedi soruyu yazarın eşi ve kızı ortak yanıtlamıştır. İlginize teşekkür ederiz.

Dovlatov hangi Rus yazarları selefi olarak görürdü? Çehov’u sevdiğini biliyoruz; Rus edebiyatında başka kimlerle birlikte anılmak isterdi?
Babamın zevkleri ve fikirleri hayatı boyunca şartlara bağlı olarak değişiklik göstermiştir. Rus yazarlar arasında, sizin de bahsettiğiniz gibi Çehov en sevdiklerindendi; ayrıca Dostoyevski, Kuprin ve Zoşçenko’yu da severdi. Amerikan edebiyatını ise Faulkner sayesinde sevdi ve bu alanda kendisini geliştirdi.

Kendi kitapları arasında en çok sevdiği hangisiydi? Diğerlerine göre zayıf bulduğu bir kitabı var mıydı?
Babam öldüğünde ben çok küçüktüm; dolayısıyla çalışmaları üzerine hiç konuşmadık. Yazmakla ve kitaplarını yayınlamaya çalışmakla meşgul olduğunu hatırlıyorum. Kaba bir hesapla, yılda bir kitap basıyorlardı. Zapovednik (Puşkin Tepeleri) ile bayağı boğuştuğunu söylediğini hatırlıyorum.

“Vinograd” en az bilinen öykülerinden; fakat belki de yazdıkları içinde en iyisi, buna katılır mısınız?
Anneme göre babamın en iyi kısa öyküsü Predstavlenie (Gösteri). Ayrı bir eser olarak basılmıştı ama sonradan Zona’ya (Bölge) dâhil edildi.

Sovyetlerin dağılacağını öngörmüş müydü? Parçalanmadan sonra, sürgündeki diğer Rus yazarlar gibi Rusya’ya dönmeyi hiç düşündü mü?
Bu düşünce aklından geçmiştir (belki de benim hüsnükuruntumdur) ama Rusya’ya dönmeyi ciddi anlamda planlamıyordu. Hayali, arkadaşlarını tekrar görmekti ama gitmek için acele etmiyordu.

Nabokov gibi o da İngilizce yazmayı hiç düşündü mü?
Bana kalırsa bu iki yazar arasında –ne şekilde olursa olsun– bağlantı kurmaya çalışmak hata olacaktır. Nabokov başka bir zamanda ve başka şartlarda yetişmiş bir yazar. Çok erken yaştan itibaren İngilizce öğrenmeye başladı, hatta Rusçadan önce İngilizce okumayı ve yazmayı öğrendi. Cambridge Üniversitesi’ne sonradan girdi ve devamı geldi. Babam ise Birleşik Devletler’e otuzlu yaşlarının sonunda geldi ve gerçekçi olmak gerekirse, hayatını İngilizceyle idame ettirebilirdi ama bir yazar olarak kendisini ifade edemezdi. İngilizcede, Rusçada yazdığı yetkinlikte yazamayacağını biliyordu. Ayrıca, Birleşik Devletler’de sadece 12 yıl geçirdi.

Göçmen olmak Rusya’ya karşı bakışını değiştirdi mi veya Rus dili ve kimliğine daha fazla sahip çıkmasına sebep oldu mu?
Sorunuzun cevabının babamın bütün eserlerinde bulunabileceğini düşünüyorum. Bence bu konuyla ilgili çok netti.

Son soru: Puşkin Tepeleri’ndeki atıf (“Haklı çıkan karıma”). Bu konuda ciddi miydi yoksa kurgunun bir parçası mıydı? Gerçek hayatta da annenize bunu söyledi mi?
Bana kalırsa bunun cevabı da romanı okuyanlar için çok bariz.