Wittgenstein'ın Metresi

David Markson

Dünya nedir? David Markson, Wittgenstein’ın bu sorusuna, elli dört kez reddedilen fakat sonra bir “kült”e dönüşen romanı Wittgenstein’ın Metresi’nde kurduğu “yeni bir dünya” ile cevap veriyor.

Anlatıcı dışında bir insan yoktur bu dünyada. Fakat ikinci bir insanın olmaması, orada hiç kimsenin olmadığı anlamına gelmez: Filozoflar, yazarlar, ressamlar, müzisyenlerden oluşan kalabalık bir nüfusa sahiptir. Onların yapıtları, yaşamları ve dedikodularıyla tıka basa doludur. Sanatla dolu bir bilinçten süzülen ve “dünyadan arındırılmış bir dünya”dır burası.

Wittgenstein’ın Metresi’ni Pelin Angı ve Suat Kemal Angı Türkçeleştirdi.

Wittgenstein’ın Metresi’nde, Markson’ın tüm romanlarındaki dramatik etkinliklerden az sayıda bulunur: (En basit düzeyde) yeryüzündeki son kişiymiş gibi görünen Kate adındaki kadının ipe sapa gelmez düşüncelere dalması. Buna rağmen roman çok sayıda entelektüel etkinlik içerir: (Yine aynı düzeyde) edebiyattaki en derin epistemolojik araştırmalardan biridir ve Wittgenstein’ın ‘Felsefe, aklımızın dil aracılığıyla büyülenmesine karşı yapılan bir savaştır,’ şeklindeki önermesine dair bildiğim en iyi kurgusal açıklamadır.”
Steven Moore, Son Söz

“Deneysel kurgunun bu ülkedeki zirve noktası…”
David Foster Wallace

“Bunu okuyan kişi, dünyayı eskisi gibi göremez artık.”
Ann Beattie

Kapak tasarım (Jaguar Kitap için): David Drummond

Kitap Üzerine Yazılar

Çağlayan Çevik, "Wittgenstein'ın Metresi", Hürriyet, 28.12.2014.
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/caglayan-cevik_537/Haftanin-kitaplari_27855124

Melisa Kesmez, "Bu Benim Dünyam", SabitFikir, Aralık 2014.
http://www.sabitfikir.com/elestiri/bu-benim-dunyam

Ali Bulunmaz, "Wittgenstein'ın Metresi", Cumhuriyet Kitap, 17 Kasım 2014.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/142327/_Wittgenstein_in_Metresi_.html

Bürkem Cevher, "Solipsizme bir örnek: Wittgenstein'a Yakışan Bir Dil Oyunu", Agos Kitap, 19 Aralık 2014.
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10015/wittgensteina-yakisan-bir-dil-oyunu

Wittgenstein'ın Metresi, "idefix 2014'ün Öne Çıkan 50 Romanı Listesi"nde:
http://www.idefix.com/kitap/sf2014_best100.asp?sira=30

    KİTAPTAN ALINTI

    Bir keresinde, Roma’daki Borghese Galeri’de bir aynayı imzaladım.
    Bunu bayanlar tuvaletinin birinde, bir rujla yaptım.
    İmzaladığım şey elbette kendi görüntümdü.
    Ama eğer başka biri baktıysa, imzam o başka birinin görüntüsünün altında olmalıydı.
    Elbette başka biri bakmış olsaydı kesinlikle imzalamazdım.
    Aslında aynaya yazdığım isim Giotto’ydu.
    Aklıma gelmişken, bu evde sadece bir ayna var.
    Aynanın yansıttığı da elbette kendi görüntüm.
    Gerçi, bazen annemin görüntüsünü de yansıttığı olur.
    Şöyle bir şey. Aynaya bakarım ve bir an aynada bana bakan annemi görürüm.
    Elbette, aynı anda kendimi de görürüm.
    Demem o ki, gerçekten gördüğüm tek şey, annemin bendeki görüntüsüdür.
    Bu tür bir yanılsamanın yaşlandıkça meydana gelen çok sıradan bir durum olduğunu sanıyorum.
    Yani, bir yanılsama bile değil, soyaçekim olarak soyaçekim.
    Yine de, insanı bir an duraklatan bir şey.
    Şu an, neredeyse o zamanki annem kadar yaşlı olabileceğimi fark edebileyim diye aklıma gelmiş olsa bile.
    Annem daha elli sekizindeydi.
    Ama portresini yaptığımda tam olarak elli yaşındaydı.
    Şey, portresini ellinci doğum günü için yapmıştım.
    Oysa ben çok nadir portre yapardım.
    Ama Simon’ın portresini yapmadığım için pişmanlık duyduğum zamanlar oldu.
    Bu tür bir hatıraya sahip olmak isteyebileceğime inanmadığım zamanlar da oldu.
    Annemin ve babamın portrelerini belki de evlilik yıldönümleri için yaptım.
    Aslında otuzuncu evlilik yıldönümleriydi.
    İki portreyi de slayttan yaptım, yani her iki portre de sürpriz birer hediye olacaktı.
    Stüdyomun karanlık bir köşesinde projektör kullanabileceğim aklıma gelince her tarafı örtülerle kaplamam gerekti.
    Genellikle zamanımın çoğunu, resim yapmaktan çok, karanlığın kâh içinde kâh dışında yürüyerek geçirdim.
    Doğrusunu isterseniz, resim yaptığım zamanlarda da, neredeyse sürekli oturdum.
    Tuvale tek bir fırça darbesi atmak için kalkmadan önce, insan bazen sonsuza kadar oturabilir.
    Bunu yapmak için Leonardo’nun, bittiğine başka kimse inanmayacak olsa bile, Son Akşam Yemeği’yle birlikte Milano
    sokaklarında yürüdüğü bilinirdi.