Aeneis

Publius Vergilius Maro

Arma virumque cano

Dünya edebiyatının en büyük eserlerinden olan Aeneis işte bu ünlü cümleyle başlıyor: “Savaşların ve bir yiğidin şarkısını söylüyorum.”

Roma bir yandan silahlarla, savaşlarla büyüyüp genişlerken diğer yandan ruhsal temellerini ve ufkunu oluşturan büyük bir şaire de sahipti. Ve bu şair, Aeneis ile Roma’ya bir kök, Latinceye bir dil panteonu, gelecek kuşaklara ölümsüz bir öykü bıraktı.

Aeneis, ondan etkilenen büyük ustalar ve onun kaynaklık ettiği hikâyeler sayesinde zaman geçtikçe Batı edebiyatının temel metinleri arasındaki yerini sağlamlaştırdı ve T. S. Eliot’ın deyimiyle “tüm Avrupa’nın klasiği” oldu.

Bu büyük eseri Türkân Uzel’in Latince aslından çevirisi ile sunuyoruz.

 

“Yoksa Vergilius musun sen, konuşunca

ağzından ırmaklar çağlayan?

Ey beni yazdıklarının peşinde koşturan

emeğimi, sevgimi coşturan,

bütün ozanların onuru, önderi.”

—Dante

 

“Vergilius. Yeryüzünün tüm şairleri arasında onunki

kadar sevgiyle kulak verilen başka bir şair yoktur.”

—Borges

Kitap Üzerine Yazılar

 

 

    KİTAPTAN ALINTI

     

    Savaşların ve bir yiğidin şarkısını söylüyorum,

    o yiğit ki Kader sürünce Troia’dan, en önde

    ulaşır İtalya’ya, Lavinium sahillerine;

    tanrıların zorbalığı, acımasız İuno’nun

    sönmez hıncı yüzünden karalarda denizlerde

    savrulur yıllar yılı. Kuruncaya dek kentini,

    Latium’a taşıyıncaya dek tanrılarını,

    çekmediği kalmaz savaşlardan. Latin soyu,

    Albalı atalar, işte buradan türeyip gelmiş,

    yüce Roma’nın surları işte bu çağdan kalmıştır.

     

    Söyle Musa, anımsat bana tüm nedenlerini,

    hangi buyruğu çiğnendi, ne ağırına gitti de

    tanrıların ecesi dolayıverdi başına

    bunca felaketi, bunca çileyi bu sadakatli,

    dinine bütün adamın? Gökteki tanrıların

    böylesine mi yamanmış yüreklerindeki öfke?

    Eski bir kent vardı Surlu çiftçilerin oturduğu,

    İtalya’ya karşıdan, Tiber’in ağızlarına

    uzaktan bakardı; zengin, savaşçı bir kent: Kartaca!

     

    Üstün tutarmış İuno onu her yere,

    Samos’a bile: Orada bulunurmuş silahları,

    oradaymış arabası; derler ki izin verseymiş

    Kaderler egemen yapacakmış onu tüm kentlere;

    buymuş nice yıldır niyeti de dileği de. Ama

    duymuştu Troia kanından bir soy türemektedir,

    Sur Kalesi’ni bir gün yerle bir edecektir.

    Bir ulus doğacak bundan, her ülkeye egemen,

    cenkte üstün bir ulus, yok edecektir Libya’yı;

    Parcalar böyle eğirmiş kaderi. İçinde hep

    bu korku, o eski savaşın anısı; gözdesi

    Argoslular için Troia önlerinde, ön safta

    yaptığı o savaş! Üstelik öfkesinin nedeni,

    içini dağlayan dertler de silinmemiş daha;

    yüreğine oturmuştu Paris’in kararı,

    hor hakir oluşu güzelliğinin, ah o menfur soy;

    sonra Ganymedes’in kaçırılması, onurlara

    boğulması: Bunları düşündükçe alev alev

    yanar yüreği, uzaklaştırır Latium’dan tüm

    denizlere savrulmuş Troialıları; Greklerin,

    taş kalpli Achilles’in elinden kurtulanları.

    Kaderler katar önüne bu insanları, yıllar yılı

    dolaştırır durur bütün denizlerde: Öyle güçtü

    bu iş; Roma soyunu yaratmak, öyle zor!