KİTAPLAR
Tanrısız Gençlik
Ödön von Horváth
Hayatın her zerresine ince ince sızmış faşizm, genç bir öğretmeni "vatan"a veya vicdanına ihanet etmeye zorlar. Devrin hâkim değerlerini ayakları altına alıp hakikate doğru attığı her adımda, güncelliğini hiç yitirmeyen sorular sorar genç öğretmen: Karanlık zamanlarda sormak ve cevaplamak için cesaret gerektiren sorular.
Uzun bir süre boyunca hak ettiği değeri göremese de, Almancanın yirminci yüzyıldaki en önemli yazarlarından biri olduğu hiç unutulmayan Ödön von Horváth, çocukların bile masumiyetlerini kaybettikleri bir çağı anlatıyor Tanrısız Gençlik'te. Tanrısız Gençlik, Oktay Değirmenci'nin Almanca aslından çevirisi ve göndermelerle örülü bir romanın büyüklüğünü biraz daha anlaşılır kılan açıklamalarla…
"Horváth, Brecht'ten daha iyi."
Peter Handke
"Neslinin en yetenekli yazarı."
Stefan Zweig
KİTAPTAN ALINTI
İnsanlığın İdeallerini Ararken
Papaz’ın şarabının tadı güneşe benziyor; buna karşın kekin tadı buhura. Odanın bir köşesinde oturuyoruz.
Papaz bana evini gezdirdi.
Aşçısı şişman bir kadın. İyi yemek pişiriyordur kesin.
“Ben fazla yemem,” diyor Papaz bir anda.
Düşüncelerimi mi okudu acaba?
“Buna karşın çok içerim,” dedi ve güldü.
Ben pek gülemiyorum. Şarap hem lezzetli hem de değil.
Konuşuyor ve duralıyorum, sık sık tutuklaşıyorum. Ama neden?
“Aklınızı meşgul eden şeyi biliyorum,” diyor Papaz, “çocukları düşünüyorsunuz; pencerelerde oturup kuklaları boyayan
ve beni selamlamayan o çocukları.”
Evet, çocukları da düşünüyorum.
“Gördüğüm kadarıyla düşüncelerinizi tahmin edebilmem sizi şaşırtıyor, ama bunu yapmak benim için zor değil, zira köyün öğretmeni de her yerde sadece o çocukları görür. Onunla her karşılaştığımızda tartışırız. Demem o ki insan benimle
her şeyi konuşabilir, ben kimseyi dinlemeyen ya da kızan o papazlardan değilim, Aziz İgnatius’a katılıyorum. İgnatius şöyle der: Ben her insanla onun kapısından girerim, ki daha
sonra onu kendi kapımdan uğurlayabileyim.”**
Hafifçe gülümsüyor ve susuyorum.
Papaz bardağını dikip bitiriyor.
Bekleyen gözlerle ona bakıyorum. Ne olduğunu hâlâ anlamıyorum.
“Yoksulluğun nedeni,” diye devam ediyor Papaz, “şarabın tadının hoşuma gitmesi değil, kereste fabrikasının artık çalışmaması. Bizim öğretmen bu noktada, aceleye getirilmiş
teknik gelişimin farklı üretim ilişkileri ve tamamen yeni bir tür mülkiyet kontrolü gerektirdiğini düşünüyor. Haklı da.
Bana neden öyle şaşırmış gibi bakıyorsunuz?”
“Açık konuşabilir miyim?”
“Sadece açık konuşun!”