KİTAPLAR
Şanghay Büyüsü
Juan Marse
İç savaş sonrası Barselona’nın fakir bir arka mahallesi:
Dağılmış aileler, huzursuz yetişkinler, babasız çocuklar, karanlıktan çıkıp gelen tekinsiz tipler…
Tüm bunların ortasında kalan on dört yaşındaki Daniel hem tatlı bir kaçık olan yaşlı Kaptan Blay’a göz kulak olmakta, hem veremli güzel Susana’ya evinde arkadaşlık etmekte hem de kızın, uzaklarda bir yerlerdeki babası Kim’le ilgili hayallerini paylaşmaktadır. Ta ki bir gün Forcat adında biri çıkıp gelene kadar...
İspanyol edebiyatının dev ismi Juan Marsé’nin toplumsal parçalanmışlıkları ve yitirilmiş düşleri en iyi anlattığı eserlerinden, Premio de la Critica ödüllü Şanghay Büyüsü, Gökhan Aksay’ın İspanyolca aslından çevirisiyle…
Juan Marsé’yi, İspanyol edebiyatının onlarca yıldır bize verdiği en iyi yazar olarak görüyorum. –Ignacio Echevarría
Zamanla, Marsé’nin dünyası ve anlatım tarzı, yalnızca en iyilerin erişebileceği bir bilgeliğin hâkimiyetine girmiştir. –Enrique Vila-Matas
KİTAPTAN ALINTI
….
Kafası karışmış bir halde, eve dönmekten başka yapacak hiçbir şey olmadığını hisseder. Ama hangi eve? Neresidir onun evi? Evi nerededir? Mütemadiyen, yorgun bir çırpıntı sesi ve yağ kalıntılarının, çürümüş çiçeklerin ve yok olup giden arzuların iç bayıltıcı kokusu gelmektedir iskeleden. Suyun yüzeyinde süzülen ışıltılı yılanların kıvrımlı akisleri gemilerin yağlı bordalarına vurmaktadır. On yıllık kanlı kasırga sırasında, önce siperlerde ve cephe gerisindeki hapishanelerde, daha sonra direniş hareketinin saflarında ölmüş ya da kaybolmuş, Mauthausen ya da Buchenwald toplama kamplarında imha edilmiş arkadaşlarının hissedilemeyen, bulanık bir akıntıyla sürüklenen çehreleri şimdi arka arkaya Kim’in önünden geçmektedir. Hepsinin adını yeniden okur hafızanın batık mezar taşından. Çok uzak olmayan bir geçmişte, hayatın hepsine fısıldadığı, artık asla yerine getirilmeyecek vaatlerin yarattığı baş dönmesini derinlerinde hisseder yeniden. Boğulmuş olanların muazzam sessizliği yükselmektedir nehirden. Onlara karışmak, boğulmak, kaybolup gitmek için son bir kez bakmayı dener bulanık suya; ama hiçbir şey hissetmez. Hareketli sürgün hayatı boyunca, onunla suç ortaklığı yaparak bakmıştır hep geçmişin aynasına; sonra o aynayı parçalamaya, seninle birlikte kuracağı geleceğe bakmaya karar vermiştir bir gün. Annen, hiçbir zaman hafızasından silinmeyen birkaç şarkı… Hayal ettiği dünyaya dair ne kadar az şey kalmıştır elinde. Ve belki de, artık her şey için çok geç olduğunu düşünmektedir…
Bu yeni bozgun nereden çıkmıştır? Neden onu önlemeyi becerememiştir? Yeniden nehrin sularına gömer bakışlarını. Nerede yanıldık, diye sorar kendi kendine. Yol ne zaman çatallandı? Biz nerede sapıp ayrıldık ütopyadan? O kadar derin inanç, o müthiş ahlaki enerji, neden bencilliğe ve sahtekârlığa evrildi?
O sırada rıhtımın üzerine şiddetli bir yağmur düşmeye başlar; Bund’un sık yapraklı ağaçlarla bezeli korusundan yayılan rayiha Huangpu’dan gelen leş gibi kokuya karışır. Yeniden yola koyulmadan önce, belki de ikisini birden nehrin karanlık sularına fırlatma niyetiyle, elini kalbine ve koltukaltındaki tabancaya götürür. Ama hayır, aslında arzu ettiği şey, yalnızca tabancadan kurtulmaktır. Sakin ol prensesim, burada bitmiyor hikâye.