Boşluktakiler

Tom McCarthy

"Tom McCarthy'nin yazdıkları arasında en sevdiğim kitaptır bu. Ziyan olmuş koca bir dünyadaki yalnızlığın romanıdır Boşluktakiler."
- Simon Critchley

"İkinci vagona atlayıp doğruca arkaya ilerliyor. Aslında en kötü yer burası, çünkü pasosu artık geçerli değil ve sivil kıyafetli kondüktörler geldikleri zaman tramvayın arkasından önüne doğru hareket ediyorlar. Ama Nick dümen suyunda yolculuğa bayılıyor. Pencerenin önündeki parmaklığa dayanarak rayların tramvayın altından, sanki bunları yerden sürüp toplayan bizzat tramvayın kendisiymiş gibi görünmesini ve tramvay ilerledikçe tepesindeki kutunun, ipleri büken bir örümcek edasıyla telleri döndürerek kendisinde toplamasını seyrediyor böylece: Dünyayı, içinden geçerek oluşturuyor."

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen ardından dört bir yana savrulan insanlar: Mülteciler, sanat ve mafya işlerine karışmış bohemler, kimliklerini arayan Avrupalı gençler, eksantrik sanatçılar, uzayda asılı kalmış kozmonotlar... Kendi boşluklarında dolaşan tüm bu insanlar Sofya'dan kaçırılarak Prag'a getirilen bir Bizans ikonasının etrafında –bilerek veya bilmeyerek– kendi hikâyelerini inşa etmeye başlar.  Zamanı gelince daralan, zamanı gelince genişleyen, çoğalan, eksilen ve nihayet boşlukta dağılıp giden bir elipsin içindedir hepsi.

Baş döndürücü kurgusu ve anlatımıyla son dönem İngiliz edebiyatının en iyi romanlarından olan Boşluktakiler, usta çevirmen Çiğdem Erkal’ın Türkçesiyle…

KİTAPTAN ALINTI

Görüntüde aya iniş var –ilki, 1969. Ya da daha doğrusu, ayak basıldığını gösteren bir  televizyon ekranı izletiliyor. Roger filmi ailesinin Palo Alto’daki evinde gözden çıkarılmış kıyafetlerle dolu eski kutuların arasında bulmuş. Kendisi de filmde kısa bir rol oynuyor, altı bağlı bir halde ekrana doğru emekleyip tam dokunacakken büyüklerin elleriyle hızla görüntüden çıkartılıyor. Tam bu sırada Armstrong ya da belki Aldrin ayın yüzeyinde zıplamaktayken Roger’ın ablası Laura onları sehpa üzerinde taklit ediyor, tabii kenardan belirip kendisini kenara çeken ellerden habersiz. Ekibin çalışma odasında toplanmış olanlarının hepsi gülüyor. Armstrong ya da Aldrin yine zıplıyor. Kamera dudaklarını Monroe gibi büzüştürüp poz veren topuzlu bir teyzeyi göstermek için dönüyor, sonra kadının göğüslerini zumluyor. Toplanmış olan ekip biraz daha gülüyor: Gülme haletiruhiyesi içerisindeler.

Ekip, CD kabındaki sıraya göre: Tomáš Stein (bas, sözler), Kristina Limová (vokal), Jiří Vacek (gitar) ve Jakub “Kuba” Masák (davul). Şu anda izlemekte oldukları film çekildiğinde Roger’ın arkadaşı Nick iki ya da üç yaşındaydı ama bu insanların hiçbiri doğmamıştı. Henüz analarının rahmine bile düşmemişlerdi —tam olarak yani. Cigara kendisine üçüncü kez geldiğinde Roger, iniş modülü ayın yüzeyine deneme inişini ilk yaptığında annesiyle babasının hâlâ bakir olup olmadığını düşünmeye başlıyor. Aklında rastlantısal bir eşzamanlılık sezgisi oluşuyor: Eğer –ki olması son derece muhtemeldir– müstakbel ebeveyni tam o anda ilk kez buluşuyor idiyse, birbirlerine o ilk mahcup sözlerini söylüyorlardıysa ya da ikinci kez münasip bir şekilde randevulaşmışlardıysa, veyahut –ki bu da son derece muhtemeldi– tam o anda düğün öncesi cinsel birlikteliğin ilk anını yaşıyorlardıysa, o halde bu eylemler teorik olarak kamera teyzenin göğüs çatalından uzaklaşıp tekrar televizyon setine doğru döndüğünde, ekranda belirmekte olan dünya küresi bünyesinde kayıt altına alınıyorlardı. Ve tabii o esnada Amerika, Avustralya veya Çin değil de Avrupa’nın aya bakıyor olması koşuluyla.