Kolıma Öyküleri

Varlam Şalamov

20. yüzyıl Rus edebiyatının en güçlü yazarlarından Varlam Şalamov Kolıma Öyküleri’nde, kendi on yedi yıllık Gulag tecrübelerinden yola çıkar; fakat aktarımındaki nesnellik ve serinkanlı tavır sarsıcıdır. Açlığın, yokluğun, hastalıkların ve Sibirya’nın tüm yıkıcılığını, en ufak acındırmaya bile fırsat vermeksizin anlatır ve bu "soğukluğu" tüyler ürperticidir.
Şalamov sefalet, ölüm ve nihayetsiz azaplarla dolu bir dünyada, insanın her ne olursa olsun hayatta kalma mücadelesini, olabilecek en duru ve en çarpıcı biçimde anlatmaktan hiç taviz vermez. Anlatımındaki kararlılık ve özgünlük, insana dair her şeyle birlikte içinde hapsolduğu dondurucu kamp barakalarına ister istemez bir huzme gibi yayılır.
Varlam Şalamov ve başyapıtı Kolıma Öyküleri, Gamze Öksüz’ün Rusça aslından çevirisiyle ilk kez Türkçede…

Acı –hakiki acı– asla anlatılamaz. Hakiki bir öykü ile kendisi bir hakikat olan öykünün arasındaki mesafenin, böylesi can acıtıcı derinlikte bir uçurum yarattığı başka bir örnek yoktur. Şalamov'un eserini yücelten de işte budur. Şalamov’un acı veren sırrı, dikkatinin sadece sarsılmaz detayların buz tutmuş siperlerine çevrilmiş olmasında yatar. İnsan hakkında bildikleri ürkütücüdür. Tüm bunlar aktarılamaz olmasına rağmen yine de o bunları bize aktarabilmiştir.
—László Krasznahorkai

Bu kitap, her biri mücevher değerindeki öykülerle doludur ve bunlar, dünya edebiyatında eşi benzeri olmayan bir mozaik yapıyı oluşturur. Bellekle boğuşması Proust veya Beckett ile mukayese edilebilecek seviyede olan bu eser, bir yazarın olağandışı cesaretini ve tutkusunu sanatın en yüksek seviyesinden sunar.
—John Gray

KİTAPTAN ALINTI

KARLAR ÜZERİNDE

Hiç ayak basılmamış karla kaplı bir yol nasıl çiğnenir? Önden bir adam gider terleyerek, söverek, bacaklarını güçlükle hareket ettirerek, gevşek ve derin kara bata çıka. Adam, yürüdüğü yolda eğri büğrü, siyah oyuklar halinde çukura benzer izler bırakarak uzunca bir yol kateder. Yorulunca kara uzanır, elde sarılmış bir sigara tüttürür ve mahorka’nın* dumanı göz alıcı beyaz karların üstüne mavi bir bulut gibi yayılır. Adam oradan uzaklaşır, bulut ise hiç dağılmadan adamın dinlendiği yerde asılı kalmıştır; havada hiç kıpırtı yoktur. Rüzgârın insan emeğini silip götürmemesi için karlı yollar her zaman böylesi sakin havalarda çiğnenir. Yolu açan adam, karın sonsuzluğunda kendisine belli başlı işaretler belirler: bir kaya, uzunca bir ağaç. Bedenini karların içinde, tıpkı teknesini nehirde bir burundan diğerine yönlendiren bir dümenci gibi kullanır. Önde giden adamın daracık ve dağınık izlerini, omuz omuza hizaya girmiş, beşerli ya da altışarlı sıralar halinde ilerleyen insan grupları takip eder. Bunlar, önlerindeki izlere basmak yerine yanlarına basarak ilerler. Önceden belirlenmiş hedefe vardıklarında geri dönerler ve henüz insan ayağı değmemiş yerlerdeki karları çiğnemek için aynı şekilde gidip gelirler. Böylece yol açılmış olur. Açılan yolun üzerinden insanlar, atlı kızaklar ve traktörler geçebilir artık. Eğer ilk izleri birebir takip ederseniz, belirgin ama zor yürünen dar ​bir patika elde edersiniz ve bu yol üzerinde, yoldan ziyade yürümesi toprak zeminden daha zor olan çukurlar oluşur. Bu iş, yolu ilk adımlayana diğer herkesten daha zordur. Güçten düştüğü zaman, aynı öncü beşerli gruptan bir başkası devralır görevi. Adımlarını izlere göre ayarlayanlardan her biri (hatta en küçüğü, en çelimsizi bile) başkasının ayak izine değil, el değmemiş kar kütlesine basmak zorundadır. Buradan geçecek traktörlere ve atlara ise yalnızca okurlar binecektir, yazarlar değil.​
* Mahorka: genelde mahkûmların ve işçilerin içtiği kalitesiz, işlenmemiş ve sert tütün. ​